Gelecekte kendini göremeyenler, geçmişte kendilerine uygun olanı bulmaya çalışırlar. Tam olarak Romantizm böyle doğmuştur.
On sekizinci yüzyılda Klasik sanat anlayışına karşı Romantizm doğmuştur. Aklın yerine yüreği ön plana çıkartılarak iyi ve kötü karakter ile insan yaşamı sorgulanmaya başlanmıştır.
Klasik sanat, antik yunandan bu yana var olan "Kozmos" düşüncesi ile ortaya çıkmıştır. Determinizm akım, antik yunandan bu yana gün geçtikçe daha fazla güçlenmiştir. Diyalektik materyalizm ise, insanın tarihsel yaşamı üzerinde etki eden tüm nedenleri sorgulamıştır. Determinist görüşe göre evrendeki olay ve olgular önceden belirlenmiştir, onlar öyle olmalarını zorunlu kılan birtakım yasa veya güçlerin etkisiyle meydana gelirler. Doğada olup biten her durum katı bir şekilde belirlenmiş neden-sonuç ilişkisi ile vardır. Nedenler ve sonuçlar zinciri kırılamaz veya insan iradesi ile değiştirilemez. Burada bir insan iradesinden ve onun özgür eylemi yok sayılmıştır.
Romantizm tüm klasik görüşlere karşı duruşu, halk dilinde anlatılan hikayeler ile aidat hissinin güçlenmesinde etkili olmuştur.
Bir soya ait olmak aynı zaman da statü sahibi olmak anlamına da gelir. Toplumun elit olarak tanımlanan kısmı diğer kişilerden daha üstün tutularak toplum sınıfları şekillenmeye başlanır.
Aşık olan Prensler, Yakışıklı Lord'lar, Maceraperest Gemici Tüccarlar gibi sınıflar anlatılırken estetik de ön plana çıkartılır. Bu insanlar, duygusal, yakışıklı, zengin ve adil olarak anlatılır.
Üst sınıfta yer alan kişilerin bir amacı olduğu algısı ile halk'ın sömürülmesi daha basit ve daha anlaşılır forma sokulmuştur. Halkı ezen prensler aslında bunu yüreğinin içinde sakladığı aşkı için yapmaktadır.
Elbette bu masum aşklara engel olmaya çalışan birileri olmalıdır. Genelde kötü insanlar, prensin toplumuna ait olmayan diğer insanlardır. Böylelikle Milliyetçilik akımı da oluşmaya başlamıştır.
Romantizm ve Milliyetçilik o yüzyılın tüm edebi eserlerinde ön plana çıkmıştır. Bundan sonra aşk,entrika, sevgi ve kıskançlıklar yani insani özellikler ile toplum şekillenmeye başlamıştır.
Kırmızı gül ve şarap, sevginin ve aşkın simgesi olarak ortaya çıkar. Aynı Şarap ve Gül, kilisenin yani dogmatik düşüncelerin tasvirinde de kullanılır.
Milliyetçilik düşüncesi bu anlamda dogmatik çerçevede oluşan öğretiler ile harmanlanarak topluma sunulur.
Aşık olduğunuzda fedakarlık yapmanız ve teslim olmanız gerekmekte olduğu telkin edilir. Aynı telkinlerin din içinde de olduğu açıkça görülmektedir.
Romantizm, Dini öğretileri ve dogmatik kuralları böylelikle topluma yedirir.
Yorumlar
Yorum Gönder