Yasaklanmadan girelim hamama.

17.yüzyıl döneminde İstanbul’da hamamlar çok revaçtadır. Öyle bir hale gelmiştir ki, kurumsallaşmış hamamlar bile vardır. Böyle olunca hamam’a rağbet de fazladır. Tellaklar paraları saymadan peştamalın içine atar, akşam giderken aralarında bölüşür, sabaha kadar vur patlasın çal oynasın yaparlarmış.

 

Çuvallara doldurulan gümüş sikkeler, havalarda uçuşur,  kubbenin altında buluna taşın üzerine yatan, göbeği ile sikkeyi yakalarmış.

 

Sikke ile taslar dolar, sikke sikke dağıtılırmış. Öyle çok oynarlarmış ki, oynamaktan yorulan hamamcılar köşe başında bekleyen hokkabaza parasını peşin ödeyerek, ayı getirtir hamamda onu oynatırmış.

 

Rağbet çok, hamamcılar önce fiyatları yükseltmişler. Ama ne gelende azalma var, ne gidende. Daha fazla yükseltseler fiyatları bu seferde şikâyet edilecekler, belki de hamamlar kapanacak. Düşünmüşler taşınmışlar, öyle böyle derken durumu hususa uygun olarak hamamcılar tutmuşlar Devlet-i Aliye’nin yolunu.

Üç gün beklemişler sonunda almışlar padişahtan randevuyu.

 

Anlatmışlar dertlerini. Gelenin gidenin çok olduğunu, işin dertli olduğunu. “Aklanan paklanan olsun ama!” demişler, “ İşin usulü şaşmasın.” diye de eklemişler.

 

O vakit hamamcıların kafada yatan kırk tilki uyanmış dolanmaya başlamış. Talep artar da ilave hamamlar açılırsa rekabet kızışacak, bir külhanbeyi zaten başa bela iken, her hamamda külhanbeyi olacak. Bu da durumu daha çok zora sokacak. Gelir düşecek, düzen bozulacak.

 

Tokatlı tellak Abidin, ellerinin çok ağrıdığını ağlaya ağlaya anlatmış.

Bayburtlu Hüsnü, “ Sırt çekmekten bel tutmaz oldu sultanım” demiş.

Diğerleri sıra ile geçmişler sultanın karşısına “Ferman buyur sultanım” demişler. Padişah’ta hüzünlenmiş emekçinin bu haline. Seçme ve seçilme hakkı olsa, belki de tahtı teslim edermiş o an hamamcı Abidine… Bakmış yan gözle sadrazama, o da hüzünlü halde.

 

Sakalını sıvazlamış emekçi dostu Sultan. Atmış kendini geriye,  süzmüş göz ucu ile gariban, davul göbekli hamamcıları. Derin nefes çekmiş, oda inlemiş. Ulemanın gözleri olmuş fal taşı, Sadrazam eğilmiş kiraz ağacı gibi yere. Hamamcılar çekmişler göbeklerini içeri, onlarda eğilmiş ceviz ağacı gibi.

 

Sultan kükreyerek, “Tez vakitte yasaklansın hamama girilmesi” demiş.

Hamamcılar şok! Kaz isterken tavuktan da olmayalım diye düşünüp, Dimyat’a gitmekten vazgeçip,” Aman devletlûm, halk hasta olur, kir içinde helak olur yapmayın etmeyin” diye feryat figan ağlamaya başlamışlar bu sefer.

 

İçlerinden birinin kafasında ampul yanmış. Işıl ışıl parlamış. Beklemeden, müsaade ile hemen araya girmiş, “Olay nalın devletlum “demiş.

 

Padişah “Ne nalını? “ diye sormuş.

 

Hamama gelen herkes yere basmamak için nalın giyer. Gayri Müslimlerde nalın giyer. Eğer ki gayri Müslimlerin nalın ile girmesi yasaklanır ise sorun kalmaz diye söyleyerek, kaderin efkâr’ını terk etmişler.

Hamamcılar , “Nalınla girince Allah korusun bizim ümmet özeniyor onlara, sıkıntı olmasın özenip Frenk olurlar maazallah, bizim asıl korkumuzu budur sultanım” demişler.

 

“En azından gayri Müslimler nalınla girmesinler, bizimkiler nalınla girsinler demişler. “ diye şapadanak öneride bulunmuşlar.

 

Padişah mantığı anlamasa da, harem saatinin geldiğini fark ettiğinden fazla konuyu uzatmaya gerek duymayarak, “Olur, öyle yapalım!” diye buyurmuş. gayrimüslimler Müslümanlara benzemesin farklı oldukları ortaya çıksın diye nalınla girmeleri yasaklanmış.

 

Geldik günümüze, Sayın Cumhurbaşkanımız, Sosyal mecraların halka yakışmadığını, youtube, facebook, tweetter gibi sosyal platformları kapatmak ya da yasaklamak istediklerini beyan etti.

 

En azından şimdilik hamamlar serbest. Kalın sağlıcakla…

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



 


Yorumlar