“Abi kesin zam gelecek!”
“Yüzde kaç gelir?
“ Abi en az yüzde on gelir!”
“ Yuh be, en az o da dimi, daha fazlası
gelecek dedilerdi, ötv de bindirirler artık.”
“ Kamil abi yüz koli çekti!” dedi sonra
satıcı çocuk.
Bu son cümle çok canını sıkmıştı. İşler
zaten deli ayhanın donu gibiydi bir kamil olayı iyice uyuz ediyordu.
“ Dur ben bi bakayım
stoklara ona göre dönüş yaparım canım benim.” Telefonu sehpanın üzerine öfke
ile atacaktı ama son anda durdu. Dolar artmıştı kırsa yedek parçası sıfırından
pahalıya gelirdi. Sağına soluna baktı yerli malı bir şey bulmak için, gözü rakı
şişesine ilişti,
“ Şöyle alayım yere vurayım içim
açılsın!” diye düşünürken rakının yabancılara satıldığı aklına geldi!
Yine bakmaya başladı etrafına, bira
şişesine doğru adım attı! O da yabancılara satılmıştı. Arkasına döndü sirke
şişesini gördü tam eline alacaktı, o da yabancılara satılmıştı geçen ay!
Kamil
yüz koli çekmiş! Nereden bulmuş parayı deyyus!
Dükkânın içinde bulunan tüm ürünlere
hızlıca baktı, “ Ulan yerli malı yok ki kırayım! Birini kırsam yurtdışına
hizmet edeceğiz!” diye söylene söylene kırık koltuğuna oturdu. Öylesine sert
oturmuştu ki koltuğa, bir ayağı kırık koltuğun diğer ayağı da kırılıverdi.
Oturdu göt üstü yere. Kalkmaya çalışırken tutunduğu rafın suntası elinde kaldı
zaten ölüden dua isteyen raf birden boşalınca, yukarıdan hızla aşağı inen on
sekiz yıllık Johnny Walker şişesi kafasının üzerinde patladı.
“
Bayım, bayım iyi misin?” diye seslenen titrek sesi duyunca gözlerini
araladı, bir çift göz puslu camın ardında ona bakıyordu. Adam tanıdıktı,
sürekli gördüğüne emindi ama adını anımsayamadı o an.
“İyi misiniz bayım?” dedi tekrar.
“ Çok şükür, çok şükür iyiyim, ne oldu
yahu, neredeyim ben” diyerek şaşkın olarak karşısında duran ve kafasında komik
şapkası olan adama baktı.
Adam, Cafer’in gözlerini diktiği
şapkasını düzeltti, yerde yatmakta olan yaralı adamı da elinden tutup kendine
doğru çekerek ayağa kalkmasına yardım etti.
“ İş yerimdesiniz bayım” dedi nazikçe.
Cafer etrafına dikkatlice baktı, kendi dükkânı
değildi ama bakkal dükkanın da olduğunu anlamıştı. Ağır alkol kokusu beynine gidince
hızla kendine geldi. Raflarda gördüğü şişelerin hepsi etiketsizdi.
Lan
kaçakçıya mı düştük yanlışlıkla. Yakanlansa cezaevinden çıkamaz lavuk!
“ Bunlar ne aga?” diye sordu raflarda
duran şişeleri göstererek.
Adam rafa doğru ilerledi ve eline bir şişeyi
aldı, “ Viski, bayım. Kendi üretimim “ dedi şişenin kapağını açıp küçük kadehe
koyarken.
Cafer kıllanmıştı, adam dükkânda kaçak
içki yapıyor, bandrolsüz, etiketsiz raflara koymuş satmaya çalışıyordu.
“Valla iyi cesaret aga, bu zaman da
böyle bandrolsüz, etiketsiz raflara koyup satmak! Ama benden sana tavsiye, rafa
koyma!” dedi adamın uzattığı kadehi alırken.
“ buyurun için lütfen!”
“ Lan kör olmayayım sonra “ dedi
sırıtarak.
“ Yok bayım, yüzde yüz malt” dedi adam.
“ Aga geçen sene boğma içtim ben adana
usulü, yemin ederim üç gün kendime gelemedim. Öyle olmayalım sonra.”
Adam, Caferi anlamamıştı. Suratına
bakıyor ve içtiğinde vereceği tepkiyi meraklı gözler ile bekliyordu.
Cafer dizlerinin üzerine çöktü, kadehi
içindeki içkiyi burnu ile kokladı sonra bir kerede mideye indirdi.
Viskinin aroması, önce boğazından geçti
sallana sallana mahallenin çapkını izzet gibi, ardından göğüs boşluğunda
bekledi sağa sola selam verdi. Hızla midesine girdi, ne kadar masa sandalye
varsa hepsini bir kerede yerle bir etti midede. Mahallenin bitirimi gibi
geziyordu içinde.
Cafer’in gözler spot ışığı görmüş
tavşan gibi açıldı. Bakkal’ın içinde ki tüm kokuları alıyor, hepsine tek tek
puan vererek kodluyordu beyni.
Adam meraklı gözler ile Cafer’in
tepkisini ve vereceği notu bekliyordu.
“Nasıl bayım?” diye sordu.
Cafer öylece kalakalmış adama
bakıyordu. Portakal ile arpa, “ Hey biz buradayız “ diye bağıran meşe ağacının
yanına gidip “ Sizde hoş geldiniz “ diyor, İsli mandalina ağacı, buğdayın
halasının düğününde çayda çıra oynayan gençlere alkış yapıyordu.
“ Aga bu ne böyle?” diyebildi
dudaklarında kalmış son damlaları dili ile sıyırırken.
“ Viski bayım, yeni ürünüm. Beğendiniz
mi?” dedi adam bu sefer başka bir şişeden kadehi doldururken.
“Onu da ver bir deneyeyim, sonra notuma
vericem sana, macır mısın len sen?”
Adam kadehi cafer’e uzattı, “ Macır?
Kelt olduğumuzu söyler babam” dedi.
Cafer kadehi burnunun ucuna yanaştırdı.
Şeftali kokusuydu bu, taze sert şeftali kokusu. Beklemedi fondip yaptı.
Viski boğazından geçerken, su
kaydırağında çığlık çığlığa kayan yeni yetme gibiydi. Sağa sola bağıra bağıra
mideye indi.
“Len bak, etilden mi yapıyon sen
bunları. Doğruyu söyle, vallahi demem kimseye.”
Bu kadeh tam kıvamın da yapmştı.
Caferin parlayan suratı oldu domates gibi kırmızı. Alev alev yanıyor ama dumanı
çıkmıyordu.
Adam, Caferin hava alması gerektiğini
anladı. Kapının önüne çıkması için koluna girdi. At arabalarının sesleri
öylesine yoğundu ki sanki her an üzerinden geçecekmiş gibiydi.
“ Köyde iyimiş” dedi, tam lafı
bitirmeden ardından kilisenin çanı çaldı, “ Bu ne len, çan çalıyor.” Diye ekledi.
Şaşırmıştı gündüz vakti çan sesini duyunca.
“ Evet gerçekten ilginç bayım! Bende
şaşırdım bugün Pazar değil ve bu saatte çalması gerçekten tuhaf” dedi adamda.
Cafer, adamın dediklerine anlam
verememişti ama çan olayı tuhafına gitmişti. Sokakta gezen insanlar da tuhaftı
zaten, at arabaları, elinde bastonlu tuhaf şapkalı adamlar, araba yok cadde de.
“ Aga benim kafa bi milyon, çan sesi,
at arabası falan filan derken iyice uçtum. Senin adın ne? Bir ara konuşalım şu
alkol işini, belki sana da bana da ekmek çıkar.”
“ Walker, bayım. John Walker” dedi adam
başını hafifçe öne eğerek.
Cafer dayanamadı kafasının da güzel
olmasının vermiş olduğu izne sığınarak, gayet ciddi konuşan adamın aklını
yitirdiğini düşündü o an. Kahkahayı basacaktı ama ayıp olur diye yapmadı.
“ Rakı, bayım bende. Yeni Rakı “
diyecekti ama sonra düşündü “ rakı özelleşti lan artık Türk malı değil” diye,
“ Hıyar, bayım bende.
Çengelköy hıyarı” dedi aklına gelen ilk yerli malı ürünün adı ile ve aynı
şekilde başını öne eğemedi tabi, belden kırdı kendini yere doğru, dümdüz
eğildi.
“ Coniii versene bir kadeh daha,
coniiii hadi be aga, versene şurdan bir kadeh daha. Allahıma ver! Vallahi
şikayet ederim seni polise, kaçak yapıyor diye”
Doktor, sedyede baygın yatan hastasının
nabzını tekrar kontrol etti. Yanın da bekleyen hemşireye dönerek, “ Serum’a
devam edelim, saat başı kontrol etmeye devam.” Diyerek hastanın yanından
ayrıldı.
Cafer hala dudaklarını şapır tadarak
kafasında kırılan şişeden akmış olan viski damlalarını emmeye çalıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder