Para bandı ve Ampul sorunsalı

 

            Soluk rengi ile kendi alanından başka hiçbir yanı aydınlatmayan ampulün ışığı altında kurcaladığı para bandını tutuyordu elinde. 

            Para bandı ne alakadır demeyin. Birbiri ile alakası olmayan milyonları o bantla birbirine bağlarsınız. Bu milyonlar insan ya da o insanların ortak noktası parada olabilir. Sonuç olarak her ikisi de aynıdır. Birbirinden farklı gibi görünen ama aynı modeller.

            Bağladığınız para veya insan bir gün kopacaklarını bilse de sanki bütünmüş gibi davranır. Gücü de buradan gelir para bandının. Başındaki para olmasa ne işe yarar diyenler olacaktır ama önemli olan banttır. 

            Hikayede geçen kişiler para ile bantın arasındaki farkı anlamaya çalışan herhangi bir konuda fikri olan ama bilgisi olmayan, sıradan, yufka yürekli, kedi seven, sokakta gördüklerine yardım eden insanlardan örnek seçilmiştir.

            Hikayemiz falanca şehrin, filanca mahallesinde, gece 22:00'den sonra yasaklı, vergisi peşin ödenen ürünleri satan esnaf bir kardeşimizin bizzat yaşadığı olaylardan derlenerek yazılmıştır.

“Para bandının son kopan bölümünü çıkmamış tırnaklarla  bulmaya çalışmaya verilen değerle  Karadeniz de sondaj yapmak için gösterilen caba’ya verilen değerin aynı olması gerekir.” Dedi Rıfat abi elinde tuttuğu 20 liralık şarap şişesini tezgaha koyarken.

            “ Abi vallahi bu daha zor”

            “ Bantta iz takip etmenin ne demek olduğunu iyi bilirim Niyazi! Tazı gibi olmalısın sahibine sadık! ” dedi her zamanki kuru boğazında takılmış öksürükle mücadele eden ses tellerinden.

            “ Abi, tam yakalıyormuş gibi oluyor. Sonra anlıyorum ki orası değil. Yine bir hevesle tur atıyorum bantın üzerinde. Ama yine buldum sanıyorum yine değil!”

            Rıfat içini öyle bir çekti ki dükkânın içindeki oksijen ile birlikte huzuru da  içine aldı sanırsınız. Kahve fincanın içindeki telvelerin şekli dahi değişti o an. Niyazinin falına baktıracağı fincanın içindeki uzaklardan gelecek kısmet’i gösteren telveler akşamki maçın sonucunu gösterdi 2-1. Fincanın sağ altında duran at kafası döndü aslan başına, üstteki güvercinin gagasında tuttuğu mektup yerine koskocaman kartal oluştu. Leşçiler diyesi geliyor insanın ama yine efendilik bizde kalsın biz onları asil hayvanlar olarak tasvir edelim.

            “ Sen bilir misin Niyazi, eskiden tekelin şarabı vardı. Ağzında ve gönlün zihninde buruk tat bırakırdı. Geçmişin de yaptığın hataları ararken hissederdi insan onun tadını. Döner dolaşırsın ama çıkış yolunu bulamazsın. Her elemde bir keder, her kederde tecrübe yatar yiğidim.” Nemli gözlerini kaçırmadan baktı Niyazinin yeni gelin dolması gibi parmaklarına.

            “ Vallahi oldu gibi, ucunu yakaladım. Azıcık tırtıklasam olacak gibi. Elime değdi çünkü ucu. Hissettiğim ile gerçek arasında bir yerde gibiyim şu an”

            “ Hep aynı Niyazi. Sanki o an… Hayat gibi değil mi? Gerçek nedir? Hissettiğin nedir? Belkide hayat hissettiğin değildir.”

              Yok Rıfat abi. Hayat epey zamlandı. Bu ara Pınar gidiyor. Pehaş değeri aynı diyor müşteriler.”

            “ O pınardan dökülmedik mi aynı dünyaya ama ne olduysa her birimiz ayrı yerlere çakılmadık mı Niyazi.”

            Niyazi elinde tuttuğu para bandında yaklaşık on sekizinci turu atarken hissetti. Parmağının ucu hafifçe dalgalanan plastiğin boğumuna değmişti. Sanki evereste çıkan dağcının tutunduğu buzla kaplı kayanın ucundaki tırtık gibiydi bu bölge. Soğuktan donmaya yakın morarmış parmaklar nasıl hissederse öyle hissetmişti selülezin  kabarıklığını.

            Bantı havaya doğru kaldırdı ve baktı. Evet hafiften belliydi. Dalgalı alan bantın kendini salacağı o eşşiz bölgeye benziyordu. Yine de aldanmamak gerekirdi. Bant yapışkanlığın vermiş olduğu rahatlıktan dolayı kendini gizleyecek kadar lanetli ve bir o kadar politikti.

            “ Sanki burası Rıfat abi” dedi elinde tuttuğu bantın kabarık bölgesini tek ampulün adaletsiz dağıttı ışığının altında.

            “ Ben bilmem Niyazi. Bildiğim tek şey hiçbir şeydir benim. Hem kapat şu ampulü, kendi önünden başka hiçbir şeyi aydınlatmıyor.”

            Niyazi Ampüle doğru başını kaldırıp baktı, “ Abi bu modeller böyle , ama iyi yanıyor. Geceleri iyi yani.”

            “ Senin seçimin mi Niyazi”

            “ Yok abi. Babamdan kalma bu tesisat. Parayı bulsam değiştireceğim tüm tesisatı. Komple led yapacağım. Ama işler durgun bu aralar. Benim doblonun taksidi var hala. O bitsin önce. “ dedi elindeki banttı tırtıklamaya devam ederken.

            “ Ben sana destek olurum Niyazi. Sen değiştir tesisatı.” dedi cebinden çıkardığı boş kağıtları masaya bırakırken.

             Kağıt sesini milyon kilometreden duysa kulakları dikine büyürdü Niyazinin, dikkat kesildi yan gözüyle Rıfatın eline.

            “Bunlar ne abi?” dedi şaşkın ifade ile.

            “Kağıt ama değeri var “

            “ Abi, boş kağıt bunlar.” Eline aldı acaba diyerekten. Olurdu ya. Belki bilmediği değerde olan bir şeydiler.

            “ Bunlar benim arsaların tapusu Niyazi. Değerini bilmiyorum ama bir şeyler eder diye düşüyorum. En azından tesisatı değiştirirsin.”

            Niyazi elinde tuttuğu bantı kenarı bıraktı. Boş kağıtları eline aldı ve düzeltti üşenmeden. Sağına soluna baktı. Bomboştu.

            “ Rıfat abi bu kağıtlar boş? Nasıl değerli olacak anlamadım.”

            “ Saçmalama Niyazi. Neresi boş? Üzerine bir şey yazılmadığı için öyle duruyor. Yaz bakalım üzerine bir şeyler boş olacak mı? “

            Evet haklıydı. Bir şeyler yazılırsa boş olmayacaktı. O zaman dolu ve değerli kağıtlar olacaktı.

            “ Ne yazayım abi?”

            “ En baştakine 100 lira yaz. Onu parçalara ayır en az 1.000 lira eder. Diğer boş kağıda ev yaz. Satma ama sakın! Kendin oturursun ya da kiraya verirsin. Diğerlerine de kafana göre bir şeyler yazarsın.”

            Niyazi kasanın yanındaki çekmeceden ince uçlu kalemini aldı. En güzel yazısı ile Rıfat’ın dediklerini yazdı. Dikkatlice rakamları yazıyordu nede olsa sonuçta değerli kâğıt yapıyordu.

            “Bittimi ?”

            “Bitti abi. “

            “ Ara şimdi tesisatçıyı gelsin yapsın tüm işini. Ver bunlardan birini. İşin rahatlasın.”

            Niyazinin mutluktan gözleri yaşarmıştı. Hiç beklemediği birinden yardım almanın verdiği dayanılmaz hazzı hissetmişti o an. Ellerine sarılıp öpmek geldi içinden. Boynuna sarılmak Rıfat’ın doyasıya öpmek ellerini biricik abisinin.

            Hemen aldı eline telefonu, hızlıca çevirdi tesisatçı Remzi abinin telefonunu.

            “Abi bana uğrasana bugün. Hani tesisat işi vardı ya! Onu değiştirelim diyorum. Hee tamam abi. Yok abi yok sorun değil. Tamam abi görüşürüz sonra.” Dedi ve kapattı telefonu usulca. Ağlamamak için kendi zor tutuyordu o sırada. Elinde tuttuğu bir tomar değerli kağıt diğer elinde telefon. Facetime tam olarak buydu o an için.

            “Ne oldu? Geliyor mu?” diye sordu Rıfat içindeki çocuğu rahat bırakmadan.

            “ Yok abi, Tesisatçının malzeme aldığı adamın damadı izine çıkmış. O da dükkânı açmamış bugün. Haftaya bakarız dedi.”

            “ Başkası yok mu? Damadı olmayan, dolayısıyla kızı da olmayan? Kendi kendine, tek başına çabalayan. Olmadı birdirbir oynayan. Satranç bilen, başkanlık deneyimi olmayan dernek üyesi falan filan.” diye sordu Rıfat.

            “ Var da abi, biz bu adamı biliyoruz. Başkası bize yabancı gelir.”

            “ Dış güçler ve iç güçler yani.” dedi kıkırdayarak Rıfat.

              İşler güçler abi, işler güçler”

 


 

           

           

           

           

 

           

           

 

           

Yorumlar