Ayasofya ibadet hanemi? Kültürel miras mı?

    Son günlerde en çok duyduğumuz " Ayasofya ibadete açıldı" konusu.   Peki söz konusu mabet Ayasofya bugüne kadar hiç ibadete kapandı mı ?
    
    O zaman şöyle kısaca olayın gelişimine bakalım! Neymiş ne olmuş!

    Bugün bilinen Ayasofya birinci Ayasofya'nın imparatorluk içinde gerçekleşen bir ayaklanma sonrası yıkılması sonucunda tekrar yapılması ile hayata merhaba demişti. Özellikle Ortodokslar için ayrı bir öneme sahip olan mabet, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fetih etmesi sonucu camiye çevrilmiştir. Konu hakkında çok fazla yazılı kaynak olmamasına rağmen fetih sonrası Sultan'ın cuma namazını burada kıldığı söylenmektedir. Osmanlı imparatorluğu boyunca Ayasofya cami olarak hizmet vermiş olmakla birlikte özel önem ve titizlik ile korunmuştur.

    Sultan Mehmet fetih sonrası elde ettiği tüm ganimeti Ayasofya ve benzer ibadethanler adına kurulan vakıf'a hibe etmiştir. 

    İslam esaslarına göre, içinde resim ve heykel bulunan mabetler ibadet için uygun olmamasına rağmen Ayasofya her zaman bu esasın dışında tutulmuştur.

    Cumhuriyet sonrasında ise Müze olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığına devir edilmiştir. Fakat siyasi kimlikler tarafından Ayasofya'nın durumu sürekli olarak persenk haline gelerek her fırsatta ortaya konmuş ve sorun olarak lanse edilmiştir.

    Halbuki ibadet anlamında Ayasofya'nın özel bir durumu yoktur. Yani orada ibadet edilmesi durumu İslam dünyası için özel bir anlam ifade etmemekle birlikte, kilise olması nedeniyle de İbadet için uygun olmadığı da düşünülmektedir.

    Müze olması özelikle diğer dinler'e olan saygı ve değer anlamında gösterge olarak kabul edilmiştir. Atatürk bu konudaki hassasiyeti sürekli olarak belirli sınırlar içerisinde korumaya özel olarak dikkat etmiştir. Çünkü Ayasofya kültürel anlamda ibadethane olmasının da üstünde bir konuma sahiptir. Baştan'da belirtiğim üzere birincisinin yıkılmasının ardından otorite tarafından ikincisinin  yapılmış olması yapıya farklı bir anlam katmaktadır.

    Ayasofya  bir ibadethane olarak görülmesine rağmen kültürel olarak sembolik anlamı bundan çok daha fazladır. Bugünkü tartışmalarda bu sembolik anlamdan çıkan sonuçlar üzerinden yürütülmektedir. İbadethane eksiği olmamasına rağmen Ayasofya'nın ibadethane olarak açılması bu sembolik anlamda taşıdığı değerin bir göstergesidir.

    Özellikle fetihin beş yüzüncü yılı olan 1953 yılından bu yana Osmanlıcılığa duyulan özlem ile pekişen İslamcı/ Milliyetçi grupların sürekli olarak gündeme getirmesi taşıdığı sembolik değerlerin kendi siyasi tabanına yapılan bir göndermeden başka bir şey değildir. Çünkü Ayasofya sağ görüşe sahip kitle tarafından sembol anlamındadır. 

    Bağımsız bir ülke olan Türkiye Devleti, elbette sınırları içeresinde yer alan bir anıt'ı istediği gibi kullanma yetkisine sahiptir. Bu anıtın Cami, Müze veya Kilise olarak kullanıma açması tamamı ile yönetimin kendi inisiyatifindedir.  

    Fakat ilginç olan, Ayasofya'nın 1860 yılından sonra özellikle dışarıdan gelen ziyaretçilerin öncelikli yerler arasında yer alması zaten bir müze anlamını da beraberinde getirmiştir. Atatürk bu konu da karar alırken önceki yıllardan bu yana ziyaret sayılarına sahip bir yönetici olarak konuyu bu yönden değerlendirmiştir.

    Özellikle Sultan Abdulmecid'in emri ile 1847 yılında Fossati kardeşler tarafından aslına en uygun şekilde restorasyon çalışmalarına başlaması, Sultan'ın diğer ülkeler tarafından Ayasofya'nın kültürel önemine verdikleri değerin farkında olmasının da bir göstergesidir. Yabancı uzmanlar tarafından yapılan restorasyon çalışması konunun önemini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.

     Siyasetin tam olarak din ve laiklik ekseni üzerinden keskinleştiği bir dönemde Ayasofya’nın tekrar gündeme gelmesi ve demagojik bir mücadelenin eksenine oturması beklenebilir ve gayet doğru bir gelişmedir.

     Fakat  asıl ve en önemli  mesele eğer kültürel miras ise, İslam dini  ile Atatürk üzerinden yapılacak bu kavganın faydadan çok zarara yol açacağıdır.


 




Yorumlar