Hepsi gerçek mi?


Elinde hayali oltasını boşluğa sallayan adamı gördüğümde onun deli olduğunu düşünmüştüm. Siz de görseniz aynı şeyi düşünürdünüz. Caddenin en sonundaki otobüs durağında oturmuş, hayali oltasını sallıyordu havaya. Kendi kendine seviniyor ve kahkahalar atarak, tuttuğunu sandığı balıkları hayali kovanın içine atıyor, ardından tekrar oltasını boşluğa sallıyordu.


Uzaktan izlerken, hareketlerinin ritminin gerçek balık avlayan kişilere benzediğini fark ettim. Eğer filmlerde kullanılan özel fon yeşili perde önünde bunu yapıyor olsaydı, resmen gerçek sanabilirdiniz. Oltanın ucuna yem takışını bile itina ile yapıyordu.


Otobüs önümde durunca bir an kendime geldim. On dakikadır büyülenmiş gibi izliyordum balıkçı adamı; pardon, balıkçı olmayan ama balıkçı taklidi yapan adamı.


Saatime baktım, katılacağım toplantıya iki saat daha zamanım olduğunu fark ettim. Sonra başımı kaldırıp tekrar adama baktım. Aynı şekilde, en son gördüğüm gibi devam ediyordu. Oltayı atıyor, yakaladığı balığı sevinerek hayali kovaya atıyordu.


Dayanamadım ve karşıya, adamın yanına geçtim. "Rastgele," dedim gülümseyerek.


Başını çevirmedi, elindeki oltasına yem takmaya çalışıyordu. "Sağ ol, İsmet," dedi.


İsmet mi?


"Çıkıyor mu bir şeyler bari?" dedim.


"Kovayı görmedin sanırım," dedi alay eder gibi gülerken.


Hayali kovaya baktım, hayali balıkları fark etmiş gibi şaşkınlıkla, "Ohoo, maşallah, maşallah!" dedim.


"Nasıl ama! Kova dolsun, sonra gideceğim ben de," dedi, yem taktığı oltayı boşluğa savururken.


"Desenize akşama sofra epey güzel olacak."


"Benim sofram hep güzeldir."


"Ben de sizin gibi balık yakalasam, benim de sofram çok güzel olur."


"Balık mı? Ne balığı İsmet!"


İsmimi ikinci defa söylemesi... Bu sefer biraz rahatsız olmuştum. İsmimi bilmesi tuhafıma gitmişti ve ismimle hitap etmesi daha da tuhaftı. Ama deli olduğunu düşündüğüm için fazla üzerine gitmek istemedim.


"Balık değil mi?" diye sordum, hayali kovanın içine bakarak.


"Sence balık mı?" diye cevapladı.


"Bence balık değil."


"Bence de değil!"


Oltayı tekrar topladı, yine aynı ritüelleri tekrarladı. Sevinçli hali o kadar gerçekti ki, bir an ben de sevindim.


"Gördün mü İsmet bunları?" dedi, elinde tuttuğu hayali balıkları göstererek.


"Gördüm evet. Çok büyükler, maşallah," dedim. İsmimi yine söylemişti. İsmimi kafasından sallayarak mı biliyordu, yoksa beni tanıyor muydu?


"Pardon," dedim kibarca, "Beni tanıyor musunuz?" diye sordum.


"Hayır," dedi dudak bükerek.


"İsmimi nereden biliyorsunuz?"


"İsmini bilmiyorum ki?"


"Bilmiyor olamazsınız! Çünkü İsmet diye seslendiniz bana."


"Adınızın İsmet olduğunu bilmiyordum, benim de adım İsmet."


O an, kendi kendine konuşan bir adamla sohbet etmeye çalıştığımı anladım. Kendiliğinden gelen kahkahamı tutamadım. Gözlerimden yaş geliyordu gülerken.


İsmet olduğu yerde kalakalmış, beni şaşkın bakışlarla izliyordu.


"İyi misiniz?" diye sordu.


"Evet, evet iyiyim. Sadece şaşırdım."


"Ben de," dedi.


"Evet, fark ettim sizin şaşırmanızı."


"Bir an delirdiğinizi sandım, açıkçası korkuttunuz beni," dedi, yine aynı şaşkın ifadeyle yüzüme bakarken.


"Delirdiğimi mi?" Yine kahkahalarımı tutamadım. Ciğerlerim neredeyse ağzımdan çıkacaktı gülerken. Duramıyordum, yere çömeldim dizlerimin üzerine. Derin bir nefes aldım, hayattan ödünç.


İsmet karşımda donmuş ve şaşırmış bir halde bana bakıyordu.


"İsmet, iyi misin?" diye sordu bana.


"Sanırım değilim," dedim utanarak.


"Elinizde tuttuğunuzu bırakır mısınız?" diyerek avucumun içinde tuttuğumu işaret etti.


Küçük bir kuşu sıkıca tuttuğumu fark ettim avucumda. Kaçmak için kanatlarını çırpmaya çalışıyordu. Öylesine sıkmışım ki hayvancağızı, son nefesini vermek üzereydi sanki. Araladım avuçlarımı, kuş hızlıca kanatlarını çırparak havalandı.


"Teşekkürler İsmet," dedi İsmet.


"Önemli değil," dedim, duruma en saçma uygunluktaki cümleyle.


"Son durak burası," dedi, eliyle önünde durduğumuz durağı işaret ederek.


Etrafıma baktım. Yolun sonundaki duraktı, evet. Yol da bitiyordu. En son duraktaydım. Solmuş yeşil renkli demirlerin arasından, üzeri tebeşirle yazılar olan bir bank vardı durakta.


"Onlar ne?" dedim, İsmet'in elinde tuttuğu hayali balıkları kastederek.


"Hayaller," dedi.


O an anlayamadım ne demek istediğini. Hayaldiler evet, gerçek olmadıklarını biliyor ve görüyordum. Hayal olduklarını biliyordum.


"Niye tutuyorsun hayalleri?"


"Niye tutmayayım? Sahipleri yok ki."


"Nereden biliyorsun sahiplerinin olmadığını?"


"Hayallerin sahibi olduğunda gerçek olurlar çünkü."


"Başkalarının hayallerini tutunca keyif mi alıyorsun yani?" Kızmıştım bu sefer.


"Başkalarının hayali değil ki bunlar, hayal sadece. Hayallerin sahibi olur mu?"


"Az önce sahipleri olunca hayal olmaz, gerçek olur demiştin. Şimdi sen o hayalleri tutunca gerçek olmalarını da engelliyorsun."


"Gerçek olmadıkları için olabilir mi?"


"Gerçek nasıl olsunlar! Onları tutuyorsun işte elindeki oltayla." Elindeki hayali oltayı işaret ettim.


"Bu mu? Al, sen de kalsın o zaman," dedi, elindeki hayali oltayı bana uzatarak verdi.


Elimde hayali tuttuğum oltayı arkama sakladım. Artık hayalleri tutamayacaktı. Tüm hayaller gerçek olacaktı. Geri zekalı İsmet.


"Şimdi tutamayacaksın hayalleri," dedim rahatlamış bir şekilde.


"Evet, hayalleri tutamayacağım. Sen oltamı aldın. Bu hayal bitti."


Geri zekalı İsmet.


"Benim elimde olta yoktu! Onun olta olduğunu sen düşündün! Herhangi bir şey yakalamıyordum! Sen yakaladığımı düşündün! Hayal kuran bendim! Sen gerçek olmasını istedin," dedi gülümseyerek.


"Bunların hepsi benim hayalim mi?"


"Evet, İsmet, bunların her biri senin hayalin. Gerçek olan sensin sadece. Burada gördüğün her şey senin hayalindi. Ama şimdi…"


"Gerçek," dedim.


"Son duraktayız İsmet," dedi.


"Son duraktayız. Kuş vardı ya! Avucumda tuttuğum kuş. Hatırlıyorsun değil mi onu İsmet!"


Sessizliğin içinden gelen tek sesi duydum o an. Ayakta duran, beyaz gömlekli adam, başımda duran kadının omzuna elini koydu. "Kurtuldu, üzmeyin kendinizi," diye mırıldandı.


"Kırk yıldan fazla, bir ömürden kısa oldu," dedi kadın.


"Kuş gerçek miydi İsmet?"


"Hepsi hayaldi," dedi, hayali oltasını sallarken.


"Bence hepsi gerçekti İsmet, her biri gerçek."

Yorumlar