Minimal düzeyde yaşamak , karnını doyurmak ve günü kazasız
belasız atlatmak, başkalarının toplumsal nedenlerden dolayı çektiği sıkıntıları
kendisi yaşamadığı için şükür eden bir toplumdan ne bekleyebilirsiniz?
Tv
programları arz ve talebin kesiştiği
noktadan yola çıkarak izleyiciyi elinde tutmaya çalışır. Üzülmesi gereken
izleyici üzülmelidir. Ağlaması gereken izleyici ağlamalıdır. Programın amacı da
zaten budur.
Yazım uzun, vakti nakit olanlara ve görüşlerime kızacaklara söyleyeyim bundan sonra yazdıklarımı okumak sorgulamayı gerektirir. Yok babam, ben fazla kendimi yormayayım diyorsanız sizi şimdiden, fazla yormadan şöyle alayım.
Evet okumaya devam etmeyi
düşünüyorsunuz. Anladım. Hadi bakalım o zaman. Buyurun efem buyurun.
Uzunca bir süredir bu yazıyı yazmak
istiyordum. Kaotik yaşamlarımızın saçma sapan düzenlerine inat, kurgusal
hayatları izleyen kitlenin içinde yaşamak sanırım en önemli nedenlerden biri
oldu. Sosyal medyada sürekli olarak Kadın cinayetleri, intihar, toplumsal
şiddet, ayrımcılık vb. binlerce olay içerisinde hiçbirine rastlamamaya
çalışarak yaşamaya çalışıyoruz. Yani en azından bir kısmımız böyle diyebilirim.
Rahatsız mı oluyorum? Evet rahatsız oluyorum. Çünkü riyakâr olduğumuzu
düşünüyorum. Açıkçası bu aldatmacaların gerçekliği ile toplumun yüzleşmesini
istiyorum.
Son günlerde artan kadın
cinayetleri! Böylesine saçma salak bir cümleyi kurmaktan çekinmeyen kişilerin
medya da olması beni rahatsız ediyor. Ne demek son günlerde artan! Ve bunu
kanıksamış bir toplum var. Cinayetlerin artması değil ki konu. Cinayetlerin
olması ve olmaya devam edecek olması meselenin özünde sorgulanmalı.
Yahu bugün itibari ile toplumun
büyük kısmı iyi kötü eğitim almış bireylerden oluşuyor. Kör cahil değiller
yani. Eğitimleri vasat dahi olsa, internet, tv sayesinde bir şeyler öğrenebilecek
kapasitedeler.
Ama yine de cahil kalmayı tercih
etmelerini aklım almıyor!
Ailesinden
şiddet gördüğünü ifade eden kadınların neredeyse her evde olmasına rağmen, tv
programına çıktığı andan itibaren aynı kadınlar bambaşka sosyal yapıların
sonucu gibi görünüyor. Sanki o kadınlar başka coğrafyalarda yaşıyormuş, bizim onlardan
haberimiz yokmuş gibi davranıyoruz. Kadının durumuna üzülen izleyicinin
programla kurduğu iletişim tamamen empati odaklı olmasına rağmen tuhaf şekilde
tepkisiz kalmaları ayrı bir konu.
Sende
böyle olabilirdin! Dua et ve şükür et! Böyle değilsin bak! Evinde en azından
huzur içinde oturarak olan biteni izleyebiliyorsun!
Hiç durmadan sürekli verilen
bu mesaj altta işliyor. Yukarıda yazdığımın çok fazla dikkat çekmeden,
programın içine serpiştirilerek oynayan kişilerin rolleri üzerinden izleyicinin
manipüle edilmesi sanırım bu yüzden…
Programda
Avukat, Psikolog, Doktor vb. konunun uzmanı olduğunu düşünmemize sebep olan unvanları
olan kişilerin her birinin aynı yerde bulunması olağan bir şey değil. Uzman
deniyor! Aklım almıyor gerçekten. Uzman! Neyin uzmanı? Psikoloji efendim
psikoloji. Psikoloğun kadın programında ne işi var arkadaşım. Bu kişilerin
akademik çalışmalar yapması gerekmiyor mu? Reklamını yapıyor arkadaşım
reklamını! Heee böyle söyle.
Normal şartlarda Halkın, programda
çıkan bu kişilere aynı anda ulaşma şansına sahip olmasının imkanı var mıdır? Düşünün,
sorununuz var gidiyorsunuz bu kişilerin hepsi oda da ve size yardımcı olmak
istiyor!
Böyle
saçmalık olur mu? Dersiniz ve çıkar gidersiniz. Ama programda oluyor. Öyle
oluyor ki hem de herkes izliyor birde.
Programda, sorunu olan kişiye izleyicinin
koruması altında nazikçe yanaşılması var birde. Ağzınıza sıçan konu komşu,
mahalle baskısının mucidleri ablalar ve ağabeyler gerçek hayatta olduğu gibi oradalar.
Korku filmi gibi hemde. Jüri olmuşlar ve ortada olan sorunları çözmek için
uzmanlar ile işbirliği yapıyorlar.
Anlamsız soruların arkasında asıl
olan, sorun yaşayan kişinin yaşadıklarını kamera önünde değil de mahallesinde
tanığı ve güvendiği kişilere anlatsa aforoz edilecek iken programda aynı
kişiler tarafından korunması. Allahım sen bana akıl fikir ver. Ya bu teyzeler
daha dün ya da bir saat sonra komşusu ile dedikodu yaparak başka birine
gömmeyecekler mi? Oradaki amcalar kahvede dedikodu yapmayacaklar mı? Nasıl
riyakarlık bu!
Sonra o
amcalar ve teyzeler programın atmosferinin de etkisiyle olağan dışı sabır
göstererek, yargılamadan önce yaşanan sorunların tüm ayrıntılarını dinlemek ve
görmek istiyorlar. Resmen bunu yapıyorlar. Dinlemek istiyorlar dinlemek! Doğru
karar verebilmek için.
Yapımcı da zaten
bunu istemekte. Yavaş yavaş konuyu anlatmak, sarmalı genişletmek, izleyicinin
ön yargılarını yıkarak ters köşeye yatırmak. Yoksa olayın boyutu ya da vahim
tarafı zerre kadar umurunda değil.
Aslına
bakarsanız programda simülasyon yaratılmış. Çoklu evrenler var. Uzman olarak
belirtilen kişiler uzman gibi davranan insanlar. Anlayışlı teyzeler ve amcalar.
Sorgulayan kişiler. Düşünen ve karşı koyan, hakkını arayan suçlular. Kara mizah
filmleri gibi sahneler dönüp duruyor ekranda.
Program artık unvanın da uzman yazan
kişilerin yönlendirmesi ile akademik bilgilerin de ortaya atıldığı amfi halini
alıyor. Bu saatten sonra program bilimsel bir çalışma olarak görülüyor, mağdur
olan kişi denek olarak mı kullanılıyor? Mağdur olan kişi hasta mı? Nedir abi
olay, amaç nedir? Birileri konuşuyor, diğerleri itiraz ediyor. Sunucu
bağırıyor! İzleyiciler sunucuya destek veriyor. Sunucu, izleyiciyi tersliyor.
İyi polis, kötü polis... Sonsuz maymun teorimi yaşanıyor resmen zanlının anlattıkları ile
birlikte.
Programda yaşananlar bilimsel olarak
değerlendiriliyor ise halkın jüriliğinin bilime katkısı ne yöndedir?
Tutarsızlıklar içerisinde, doğruluğu test edilebilir olmayan aynı zamanda gözlemlenemeyen
olaylar bütünü ortaya konmuş gibi durum var ortada. Uzmanlar olarak adlandırılan
kişiler, konuyu tutarsız bilgiler sayesinde çözüm bulmaya çalışıyor. Stephen
King uyarlaması gibi oluyor program. Herkes herkesi suçluyor. Suçlu kim? Suçlu mu o
ne yahu kıvamına geliyorsun zaten.
Hukuki
olarak mümkün olmadığı gibi, sosyolojik, psikolojik ve adli alanlarda da bu
mümkün olmayan olaylar zinciri ortaya çıkıyor. Kişinin yaşadığı sorunun altında
binlerce belki de on binlerce fonksiyon var diye biliyorum. Her birinin ayrı
başlıkları ve etkileşimleri olduğu gibi sorunların beslenmesini sağlayan
kaynakların olduğu bilinir. Ne yazık ki bu kaynakları sürekli olarak besleyen
toplumun bizzat kendisi olmasına rağmen, aynı toplum aaa, vah vah, gibi
tepkiler veriyor. Dedim ya paralel evren diye. İzleyici sanki o olaylarlar
başka evrenlerde yaşanıyormuş gibi düşünüyor. Babasını kesen kadın, annesini
öldüren evlat var programda. Normalimiz gibi sanki dimi. Olaylar her programda
değişse de uzmanlar yine aynı uzmanlar. Çünkü onlar her konuda uzman. Patoloji
konusu var mesala! Adam uzman. Canice
adam öldürme. Adam uzman yine. Akraba evliliği, çocuk kaçırma, aldatma
hikayeleri sürüp gider. Konular değişiyor ama uzmanlar hep aynı.
Program
devam ederken sunucu şu üç kelimeyi söylüyor ya ben orada bitiyorum işte,
Reklamlardan sonra karşınızdayız!
Evet, meselenin özü ve amacı tamamen bu üç
kelimenin altında saklı zaten. Niye uzatıp, eğip büküp algılar ile oynuyorsunuz
kardeşim.
Reklamlar ve tüketici olan
izleyici. Az önce sorunun çözüleceğine
inanan ve empati kurarak mücadele eden izleyici bu sefer jürilikten dışlanıyor. Rol
modelliğine, Anne olmaya, baba olmaya, komşu olmaya vb. geri dönüyor ve mevcut
koşullarda devam etmek zorunda kalıyor.
Ardı ardına gelen ürünlerin
tanıtımı izleyiciye, Reklamlarda çıkan çamaşır suyu ile tüm mikropları öldürme,
deterjanı ile reklamda oynayan kadının yaşadığı ortamı sağlayabilme, mükemmel
yemek için tavsiye dilen ürünü kullanma fırsatı sunuyor.
Mağdur olan kişi ve/veya kişiler
bir anlığına yok oldular bu reklamlar izlenirken. İzleyici, reklamlarda çıkan ürünleri aldığında
bilinçaltına verilen mesajlar ile efsunlu ve koruyucu özellikleri olan bir şey almış
olacaktır aynı zamanda. Birçok insan marketten ürün alırken ürünü değil de reklamlar da gördüğü hayatı talep etmektedir
aslında. Yoksa azıcık kafayı çalıştırsa, o ürünün ikamesi olan diğer
ürünlerinde aynı işi yaptığını bilir. Düşünsenize basit bir kimyasal ürün olan
deterjan ile tüm günahlarınızdan arınmış gibi hissetmeniz sağlanacaktır. Ne
yani böyle değil mi? Saçmalamayın der gibi bakarlar suratınıza. Aman ha bunu
başka bir yerde söylemeyin. Bu ülkede yanmaz kefen satıldı! Yanmaz kefen.
Öldüğünüzde cehennem ateşinden koruduğuna inanan kitle var karşınızda. Aklınızı
alırlar o kadar yani.
Program kaldığı yerden devam ediyor
ama olaylar, olayları, kişiler, zanlıları ortaya çıkarıyor bu arada. İzleyici için
olaylar sarmalı ne kadar karışık olursa o kadar iyidir diyemeyeceğim. Çünkü
izleyici olarak görünen kitle zaten
önüne konulanı gerçek sananlardan oluşuyor. Aksi olsa zaten programı
izleyerek vakit kaybetmez. Ne yapsın izleyici evde oturup, kuantum fiziği ile
mi ilgilensin, big bang ve cern projesini mi sorgulasın. Ne yapsın? Ne?
İnsanlar biraz kafasını dağıtmak
istiyor, programa bakıp saçma sapan olaylar sarmalı içinde kaybolmak ve günlük
sorunlardan uzaklaşmak istiyor!!!
Arkadaş arasında konuşurken böyle
tepki veren birini gördüm geçenlerde. Resmen dondum. Kelimeler cümle olamadan
ağzımdan boşa döküldüler. İnsanlar, bu programları bir çeşit kaçış olarak
görüyorlar! Diyor.
Kaçış mı? Yahu bu insanlar sorunun
ne olduğunu bilmiyorlar, neyinden kaçacaklar. Abla evde oturmuş, Türk kahvesini
yapmış, komşusu ile iki saat sonra yapacağı kritik için malzeme topluyor. Ne
kaçışı, ne sorunu. Eğer bir sorun varsa, o da pilava koyduğu suyun
sıcaklığıdır.
Toplumun büyük kısmı gerçekten içinde
bulunduğu sosyal hayatın verdiği S.O.S. sinyallerinin farkında değil. Çok şükür
diyerek günü atlatıyor. Sorunlarını sorunlar arasından farklı, komplike değil
ve kıyaslanabilir olarak görüyor.
Çocuklarının iyi eğitim alamaması
sorun değil mesela. Bu niye sorun olsun ki!
Benim çocuğum akıllı amcası, akıllı benim
çocuğum. Bak! Okumayı biliyor, ama kitap okumuyor! Sabahtan akşama kadar
çocuklarım kendi kendilerine evde, dışarıda bir şeyler yapmaya çalışıyorlar,
öyle yaprak gibi savrulup duruyorlar amcası. İyi yetiştiler çok şükür.
Kadercilik, sinir uçlarımıza kadar
işlemiş halde. Eğer bir sorun varsa, sorun yoktur. Şükür etmek için sebeptir
sadece. Sorun mu? Allah muhafaza, bizim ne sorunumuz olabilir. Varsa bir sorun
mutlaka kaderimizde yazılmıştır. Çözümü mü? O da yazılmıştır. Öyleyse sorun
yoktur.
Bir şeylerin düzelmesini istesek,
ama gerçekten istesek. Sorunların olduğunu ve onların çözülmesi gerektiğini de
isteriz. Hataları bularak onların nedenlerini anlamaya çalışırız. Fakat
gördüğüm kadarıyla böyle bir talebimiz yok. Olmayacakta.
Yorumlar
Yorum Gönder